18 Ekim 2019 Cuma

Glucophage Kullanacaklar İçin bir tecrübe

Aileden gelebilecek genetik yatkınlıktan ve aşırı kilolu olmamama rağmen "bişey yemiyom ben ya neden kilo veremiyorumun" cevabını insülin direncinde buldum.
Meğer tatlı krizlerimin sebebinin kaynağı buymuş. işin tıbbi kısmını geçiyorum ama ilaç düzgün bir beslenme ile alındığında ciddi kilo verdiriyor. 15 kg kadar. Bu nedenle kilo verdiren hap olarak bilinip doktorlara yazdırıldığı doğrudur. ha zaten sen şeker, hamur ıvır zıvır yemesen yine verirsin de o kiloyu işte tembel toplumlar için hap b planıdır.

Ancak benim 6.5 olan insülin direncim ve doktor patronumun bu değerlere göre 2 seneye tip 2 diyabet hastasısın demesi ve şeker hastalığının sıkıntıları beni korkutmaya yetti.

İlaç insülin direncini tek başına kıramaz bunu unutmayın. şeker kullanılmamalı, karbonhidrat alınmamalı ve gün içinde en kötü 30 dk tempolu yürünmeli. ilacı al yemeye devam ettin mi olmaz.

Gelelim yan etkilerine.. En belirgin iki özelliği olan mide bulantısı ve ishal.
Ben tabi ki ishal oldum.

Böyle bir şey yok o kadar diyim. Götten işemek nedir, sizi nerede yakalar öğreniyorsunuz.
yemekle beraber atıyorum. Emilimden 2 saat sonra oturduğunuz yerde bir gayzer olduğunu öğreniyorsunuz. hap aldıktan sonra 2 saatiniz var.

Tabi bu sıvı kaybının kötü yönleri var. dışkı neden kıvamlıymış iyi ki de öyleymiş diyorsunuz. tahribat yaratabiliyor.

doktorun dediği gibi 2 hafta sonra vücut alışıyor falan olmadı. probiyotik ile desteklemekte gerekli. b12 de unutulmamalı.

edit: bu giri özendirme amaçlı değil zararlarının da bilinmesi amaçlı yazılmıştır.

15 Mart 2019 Cuma

KUVVETLİ BİR HAFIZA


"güçlü bir hafıza, ağır bir cezadır. ve işin kötüsü, iyi anıları nadiren, kötü anıları sıklıkla hatırlatır." der orhan kemal.

ve bir atasözü der ki ; "hafıza i beşer nisyan ile malüldür"


Böyle de bir kısır döngü vardır.

En güzeli anı yaşamaktır.

Sevgi ve saygı ile..

16 Eylül 2015 Çarşamba

CANON 40D 18-55 VE 90-300 MM

Yıllardır hayalini kurduğum  makineme en sonunda kavuştum.
Fotoğrafçılık merakıma başladığım Zenit ET , TTL gibi mekanik makinelerden sonra yine ayrı bir analog olan Minolta Maxxum 5 bile ne kadar teknolojik gelmişti.

Şu an piyasa da 70D gibi güncel modeli varken  40D nedir diyebilirsiniz.

Hayaller diyelim, imkanlar diyelim.

En sonunda aldım.

İkinci el olsa da çok güzel bir paraya orta giriş bir makineye sahip olmak keyifli.

Hele ki batery grip, 90-300 tele ve 18-55 ile gelmesi tertemiz olması da mutlu etti benim.

10 mp olan bu makine güncelliğini maalesef yitirdi. Ancak yine de dslr ile çekim tekniklerini kullanmak bi harika. Telefon fotoğrafçılığının arttığı bu günlerde hala makine ile fotoğraf çekmek bir tutku o da açık. Ancak makine eski nesil olmasına rağmen oldukça sağlam ve iyi işler çıkarıyor.

Yeni başlayanlar için çok uygun olduğunu belirtmek isterim. iyi bir lensle günümüzün en iyi telefonunu her türlü alt edebilir.

Ama yine de yeni nesiller gibi olmadığı aşikar.

13 Nisan 2008 Pazar

Özdemir Asaf

2/1-1/2
Giderken bura için, gelince ora için,
Gününde ve gecende kendince ora için
Sakladığın kendini böldün iki yarım'a;
İki kez yaralandın bir yarım yara için.


ADALET

İnsansız adalet olmaz
Adaletsiz insan olur mu?
Olur, olmaz olur mu!
Ama, olmaz olsun


ADALI VE BEN

Adalı’nın alnına yazmışlar denizi
Sonra çizgi çizgi kesmişler,
Gömleğine dikmişler
Adalı’nın.

Adalı’nın kentte durumu yaman..
Gömleğim deniz diyor
Sorunca
Ama içki başına vuruyor, zaman zaman
Direniyor Adalı;
Tam kafayı bulunca
Ben sarhoş olmam
Benim her şeyim deniz diyor,
Boyuna adadan söz ediyor.

Takılıyorum,
Adalı diyorum, sevgilin de mi deniz
Sen ondan haber ver..
Susuyor dik dik bakıyor bana
Adalı beni sever,
Adalı bana küfür etmez..
Adalı diyorum boş ver
Bir başka yere diyorum gidip içelim bu gece..
İnsan sevdiği sürece
Uykusu gelmez.

Dalıyoruz bir gecenin içine..
Adalı bi sözümü iki etmez.


Adına
ADINA

Gece, denize yanaştım.
O, sulardan geliyordu.
Duydum.
Ne iyi, dedim.

Baktım,
O, bir gemide geçiyordu.
Bağırdım.
Gel'siz, gitme'siz.

Döndüm çakıllara sordum,
Siz kimdensiniz.
Dediler durandan,
Bizi yakın edenden.

Denizi sorguya çektim.
Dedim,
Görüyor musun yaşadığımı..
Yetinemedim.

Tuttum yakaladım kendimi
Getirdim gözlerinize serdim.
Durdum, size soruyorum..
Yaşadığımı görüyor musunuz.

Yaşadığımı
Görüyor
Musunuz.






ADSIZ ŞİİRLER

Ben size ne yaptım
Çağrı mı, armağan mı, ceza mı
Ne vardı böyle karşıma geçecek
Ben ne yazılar ne çizgiler yitirdim hatırlamadım
Ne var ki sizinki onlar gibi gitmeyecek

Artık olan oldu
Gitmeniz gitmeseniz bir
Ben de düş kursam da kurmasam da
Aklıma yüzünüz gelecektir

Ben size ne yaptım,
Ne kötülüğüm dokundu size
İnanın - hoş niçin inanacaksınız-
Sizi şu ana kadar tanımazdım
İnanmak, bilmek yakışmaz size
Karşıma çıkmayacaktınız.
Karşımda bir resim gibi şimdi
Kurmadığım düşlerin çizdiği, siz
Hem gözüme hem düşünceme
Çakılıp kaldınız
Renklerinize ve biçimlerinize
Düş dışı gerçeklerin çizdiği siz

Beni benden çıkardınız
Beni benden aldınız
Göz görmeye-görmeye
Bir uzağa bıraktınız
Kendime dönmeye artık çok geç.






Ağlamak
Ağlamak
Bazı acılarda yetmez
Bazı ölümlere

Örtüsüdür bazı acıların
Örter, örtülmez
Savunur bir süre

Ağlayanlar sevinmeli
Sevin ağlayabiliyorsan
Acılar ardarda dinmeli

Durur bir nöbetçi gibi
Durur bir bekçi gibi
Zamana gülmeli-gülmeli

Sevin ağlayabiliyorsan
Unutmanın kardeşidir ağlamak
Uyur uyanır yatağında duyguların
Düşüncenin kucağında hep çocuktur
Ağlamak.




AKIL GÖZÜ

Seni bulmakdan önce aramak isterim.
Seni sevmekten önce anlamak isterim.
Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,
Sana hep hep yeniden başlamak isterim.





ALBÜM

Elimde üç tekerlekli kırmızı bir bisiklet,
Bir nohut-oda Hacıbayram’da
Denizsiz bir ada’nın kıyılarında
Görünmez arkadaşlarım..
Ne işim vardı bu rüya’da.

Bir kere, bisiklet yeşil değildi,
Başkentti, ada değildi.

Karpuz iyi çıkmadı, beni yordu.
Alemdağ ormanında kayboldum;
Herkes beni arıyordu..
Akşam oluyordu, korkuyordum.
Ne işim vardı bu rüya’da.

Alemdağ ormanı yandı, yok oldu;
Benim kayboluşum da öylece kayboldu.

Bir resimde toplanıldı bilmeden..
Birer birer dağınıldı bilmeden..
Beni buldu arayanlar sonunda..
Ama onlar silindiler resimden..
Ne işim vardı bu rüya’da.

Orda orman olsa da gene kaybolsam diyorum.
Ya da resmi yakıp ben onları bulsam diyorum.






ALDANI-ALDATI

I

Benim düşlerimin içinde
O uyuyordu, duyuyordum.
Ben bir uykusunda onun,
Bir düş'ünde bulundum..
Uyuyordu,duyuyordu,
Avundum.

II

Benim düşlerimin içinde
O uyumuyordu, biliyordum.
Ben ne bir uykusunda onun,
Ne de bir düş'ünde bulundum..
Bulunsaydım,
Vururdum.






ALTINCI GÜN

Benim söylemek için çırpındığım gecelerde,
Siz yoktunuz.




ALTRO

Şarkı söyleyormuşum
Sokaklarda,
Görmüşler.

Yere yere bakıyormuşum
Yürürken,
Duymuşlar.

Sonrasını kendileri uydurmuşlar.





AN

Gülüş bir yanaşım'dır bir öbür bir kişiye;
Bir'den iki kişiyi döndürür bir kişiye..
Anılarından kale yapıp sığınsa bile,
Yetmez yalnız başına bir ömür bir kişiye.





ANAHTAR

Konuşmak susmanın kokusudur.
Ya sus-git, ya konuş-gel, ortalarda kalma.
Yalan korkaklığın tortusudur.
Dürüst kaba ol, eğreti saygılı olma.




Anla
ANLA

Akıllı derler aldır
Deli derler aldırma
Derler’i öngörürsen
Yok bakarlar adama

Derler’i songörürsen
Deli derler adama
Sen derler misin, ya da
Deyen misin, de bana




ANLAM

Sen bana
Sen desen de, demesen de olur.
Ama ben sana sen deyeceğim.
Düşün dur.




ANMAK UNUTMAK

İki tür nokta var
Biri önüne ve ardına bakar,
Biri ardına bakmaz,
Ardını noktalar.





ANSIZIN

Ben sensiz olanlara seni aratıyorum,
Ben sensiz kalanlara seni yaratıyorum,
Seni saklayacağım, seni yazıp-andıkça
Kendimi çoğaltıyor, seni kuşatıyorum.

Unutturmayacağım, seni yaşatacağım,
Kendimi çoğalttıkça, seni kuşatacağım,
Her zamanda, her yerde sen bende yaşadıkça...
Sen evreninde sana seni aratacağım.





ARAYIŞ

En kısa ceza
Ömür-boyu olandır..
Kimse bilmediğinden.

Kim bilir;
Belki bir yalan'dır..
Kendiliğinden.

Bir korku'dur belki,
Saklanandır..
Çirkinliğinden.

Bir soru olsa gerek;
Sorulmadığındandır..
Birden.

6 Nisan 2008 Pazar

DOĞRULUĞU ŞÜPHE UYANDIRSADA İLGİNÇ



















KAPLUMBAĞA

Bir zaman gelmiş ve kaplumbağalar ülkesinde su tükenmiş. napçez ne
etçez diye düşünürken aralarında en yaşlı, en bilgin olanı demiş ki:
"şu daği görüyor musunuz...o dağın arkasında büyük bir göl var." . Ee,
koca dağı hepsi birden aşamazlar. Aralarında çok yaşlı olanlarda var.
Bunun üzerine oraya gidip su getrmeleri için en genç 2 kaplumbağa
seçilmiş.Genç kaplumbağalar 25 yıl sonra göle ulaşmışlar.. ohaa demeyin.
Anca çıkmışlar dağı. Hem nasıl olsa uzun yllar yaşıyolar). Ve o anda
farketmişler.. Suyu alıp götürmek için yanlarına kap almayı unutmuşlar..
kaplumbağalardan biri; -ee nabıcas şimdii?? Birimizin gidip kap alması
lazım.. Diğerimiz de burada beklesin ki kimse gelip içmesin sudan!!
En iyisi sen git!-Olmazz.... Ben gidicem sen ya suyu içersen?.. O zaman
köy susuz kalır ve hepimiz ölürüz susuzluktan!
-Yok valla bak yemin ederim ağzımı sürmiiycem.. sen git al gel kabı
bekli yeceğim.. Söz veriyorum.
Bunun üzerine diğer kaplumbağa yola çıkmış.. Orada kalan da beklemeye
başlamış.. Aradan 30 yıl geçmiş.. 50 yıl.. 60 yıl.. Sonunda bekleyen
kaplumbağa bu böyle olmayacak demiş..Galiba gelmeyecek bu.. Köydekiler de
öldü herhalde susuzluktan.. En iyisi ben biraz su içeyim de bari ben
hayatta kalayım.. Kaplumbağaların soyu devam etsin..Tam eğmiş kafasını
göle doğru bir yudum alacakken çalıların arkasından bir ses duyulmuş..:
- Bak böyle yaparsan gitmem amaaa !!!!!!!!!!
 

Bektasi Cuma'ya gitmis.

> >Camide hoca yüksekce bir yere çikmis, boyuna nutuk atmakta, hem de sarap
> >içenleri açikca kinamaktaymis.
> >
> >Bektasi can kulagiyla dinlemeye baslamis, -'Sarap içenler öbür tarafta her
> >türlü cezayi görecek.
> >Sarap içmeyenlersee her türlü sefayi sürecek.Hatta her birinin emrine 40
> >huri verilecek. Huriler söyle güzel, böyle hosss.
> >Hurilerin hepsi birbirinden latif,Hepsi birbirinden mültefit..
> >Sarap içenlerinsee, içtikleri her sarap sisesi sirat köprüsünden geçerken,
> >boyunlarina asilacakkkk. .!!!'
> >
> >
> >Bektasi dayanamamis, durdugu yerden seslenmis:
> >- 'Hoca efendi, siseler dolu mu olacak bos mu???'
> >
> >
> >Hoca gürlemis:
> >-'Bre zindikk!!! Sen dolu siselerle öbür tarafi meyhane mi sanirsin..!!'
> >
> &t;
> >Bektasi boynunu büküp itiraz etmis:
> >-'Iyi ama hoca, adam basi 40 huri ile sen de öbür tarafi kârhane mi
> >sanirsin ???'




.

ACAYİP BİR DENKLEM

( İnsan ) = ( yemek ) + ( uyumak ) + ( para kazanmak için çalışmak ) + ( eğlenmek )
( Eşek ) = ( yemek ) + ( uyumak )
olduğuna göre ilk denklemde ( yemek + uyumak ) yerine ( eşek ) koyabiliriz. ..
( İnsan ) = ( Eşek ) + ( para kazanmak için çalışmak ) + ( eğlenmek )
bu yeni denklemde her iki taraftan ( eğlenmek ) çıkartılırsa:
( İnsan ) - ( Eğlenmek ) = ( Eşek ) + ( para kazanmak için çalışmak )

Sonuç:
Eğlenmesini bilmeyen insan, sadece para kazanmak için çalışan eşekten başka bir şey değildir.

İPTEN ADAM ALMAK

Halk arasında 'ipten adam almak' diye bir söz vardır; avukatlar için kullanılır. 'Çok başarılı bir avukat ipten adam alır' gibisinden.
Yargıtay başkanı Osman Arslan'ın ağzından bu sözün nereden geldiğinin hikayesi :

Bir tarihte varlıklı bir İngiliz, ağır bir suç işlemiş. O suçun cezası 'idam'. Adam hemen ülkenin en ünlü avukatını tutmuş.

Avukat demiş ki: - Merak etme... Ben seni kurtarırım., Mahkeme başlamış. Avukat savunmasını yapmış. Ve hakim kararını
açıklamış. -İdam!..

Avukat, hapishaneye gitmiş, müvekkiliyle konuşmuş:
-Merak etme, seni kurtarırım.
-Nasıl?
-Bu işin temyizi var... Temyiz, idamı bozacak.
Dava dosyası temyize gitmiş. Temyiz mahkemesinin kararı:
-Mahkeme kararının onanmasına... İdam!

Adam 'hani beni kurtaracaktın' diye avukatına çıkışmış. Avukat hala sakin:
-Merak etme. Seni kurtarırım. Daha her şey bitmedi. Konu, Avam Kamarasına gelecek.
Gerçekten, Avam Kamarası'na gelmiş. Konuşulmuş. Sonunda, parmaklar kalkmış:
-İdam!...

Adam sinirli mi sinirli. Avukat da sakin mi sakin:
-Merak etme. Seni kurtarırım. Lordlar Kamarası, idamı geri çevirir.
Endişen olmasın. Lordlar Kamarası toplanmış. Olayı incelemiş. Kararını vermiş:
-İdam!...
Adam elinden gelse avukatı bir kaşık suda boğacak. Ama avukat hiç oralı değil:
-Merak etme. Seni kurtarırım. Kraliçe onay vermeden, hiçbir idam cezası infaz edilmez. Kraliçe bu kararı bozar.
Dosya kraliçe'nin önüne gelmiş. Kraliçe imzayı basmış:
-İdam!...

Londra'da bir meydanda idam sehpası kurulmuş. Hâkim, savcı, avukat, güvenlik görevlileri, halk orada. Adamı idam sehpasına çıkarmışlar. Adamın
avukata dönük bakışlarından alev fışkırıyormuş. Avukat ise adama 'sus' işareti yapmaktaymış; 'Merak etme, seni kurtarırım.' gibisinden.

Ve cellat, yağlı ilmeği, adamın boynuna geçirmiş. Alttaki iskemleye de tekmeyi vurmuş. Adam, ipte sallanmaya başlarken avukat yerinden fırlamış,
cebinden bıçağı çıkarmış ve adamın boğazındaki ipi kesivermiş. Adam zar zor nefes alır bir halde yere yuvarlanmış.

Hemen hakimler, savcılar koşup gelmişler:
-Avukat... Sen naptın?
Avukat, cebinden İngiliz Ceza Yasasını çıkarmış:
- Yasada, müvekkilimin işlediği suçun cezası idam... Siz de onu idam ettiniz... Ama yasada 'idam edilerek öldürülür' diye bir hüküm yok...
Bu durumda ceza infaz edilmiş sayılır.

Bunun üzerine İngiltere'de bir hukuk tartışması başlamış. Kraliçe, avukatın bu becerisinden dolayı adamı affetmiş.

Ve İngiliz Ceza Yasası'nın idamla ilgili maddesi yeniden düzenlenmiş.

- 'İdama mahkum edilen kişi, asılmak suretiyle öldürülür.'olarak değiştirilmiş..
__._,_.___





NASIL KANSER OLUNUR?

05 Mart 2008 Çarşamba 10:28
'Gerçekleri açıklarsam Türkiye sarsılır' diyen Prof. Topuz, öyle şeyler söyledi ki; göz göre kanser oluyoruz...
'Gerçekleri anlatırsam Türkiye sarsılır'

Prof. Dr. Erkan Topuz, yine herkesi ekran başına kilitleyen açıklamalar yaptı...

Esra Ceyhan'ın Kanal D'deki programına konuk olan İ.Ü. Onkoloji Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Erkan Topuz, yine herkesi ekran başına kilitleyen açıklamalar yaptı.

Topuz, kanserle mücadelenin anne karnında başladığına dikkat çekerek hamile kadınların ve bebek sahibi insanların evde dikkat etmeleri gereken noktaları anlattı.

Erkan Topuz, bulaşık deterjanlarından, halıların temizliğine kadar çok önemli ayrıntılardan bahsetti. 'Benim mücadelem bu yaştan sonra halkımızı kanserden korumaktır. Kanser tedavisi sonra geliyor. Bir korunma bin tedaviden evladır. Bunları ilk defa duyuyorsunuz ama gerçek bunlar. Ben bunları kendimi bu işe adadığım için anlatıyorum. Bu anlattıklarımı Türkiye ilk defa duyuyor. Belki dünyada da çok az duyan vardır' diyen Prof. Dr. Erkan Topuz, herkesi şaşırtan açıklamalar yaptı.

'Ben gerçekleri anlatıyorum. Ama çok fazla anlatmıyorum çünkü her şey sarsılabilir Türkiye'de' diyen Topuz'un sarsıcı açıklamaları şöyle:

-Evde sokakta giydiğimiz ayakkabılarla dolaşmamalılar. Eğer evde ayakkabı ile geziyorsak dışarıdan geldiğimiz ayakkabıları çıkartıp başka bir ayakkabı giymeliler. Çünkü dışarıdan giydiğimiz ayakkabı ile eve soktuğumuz pestisitler kanserin en önemli sebeplerinden bir tanesidir. (Pestisit: Tarım ürünleri, kimyasallar, egzozdan çıkan gazlar vs)

-Kanserle mücadele anne karnında başlıyor. Anne adayları aşırı miktarda vitamin almaktan kaçınsınlar. Çünkü bilinçsizce alınınca vitaminin içindeki kobalt, bazı aşırı miktarda minareller.. . Doktor bir tane yut diyordur ama çocuk gelişsin diye bir kaç tane yutuyorlar. Bu çocukta birikime sebep olabilir ve kansere neden olabilir.

-Gökkuşağının 7 rengini, ne buluyorlarsa, hepsinden günde en azından 3-5 tane yesinler. Her bir renkte bir şeyler var.

-Kırmızı et alsınlar gebeler haftada 2 kere. Özellikle balıkla beslensinler. Sağlıklı bir insanın kansere yakalanmaması için, bebeğin daha anne rahmindeyken vücudunun direncinin artması ve zehirleri alarak bağışıklık sisteminin bozulmaması lazım.

-En tehlikeli yer halıdır. Halı bütün pestisitleri tutar. Bu nedenle halıların temizliğine dikkat ediniz. Kesinlikle deterjanla temizlemeyin. Sirkeli su ile silin.

-Deterjan kullanınca muhakkak eldiven kullanın. Plastik eldiven kullanmayın, içine izci eldiveni giyin. Çünkü deterjanlar alerjiktir ve ufak dozlarda alındığı takdirde kronik olarak kanserojendir. (İzci eldiveni: Pamuk eldiven)

-Bulaşık makinasında kullandığınız deterjan da petrol ürünüdür, kanserojendir. Ne kadar yıkarsa yıkansın kalıntılar kalabilir. Eğer sağlığınızı düşünüyorsanız çıkardığınız bulaşıkları sirkeli suyla ya da limonlu suyla silin.

-Her türlü deterjandan kaçınız. Devamlı olarak zeytinyağı ve defne sabununu seçiniz. Ellerinizi, vücudunuzu hakiki zeytinyağ, defne veya fıstık yağından yapılan hakiki sabunlar da seçilebilir. Bunları örnek olarak söylüyorum. Deterjandan kaçıyoruz ve çok aşırı miktarda suyla duruluyoruz.

-Beyaz olan her türlü iç çamaşırınızı muhakkak yeni aldığınızda en az 2 kere kaynatınız. Çünkü bunlar beyazlatılmak için kanserojen maddelerle yıkanıyor.

-Oda spreyleri doğrudan doğruya petrol menşeli. Zehiri soluyorsunuz. Akciğerinize geçiyor ve dolaylı olarak bağışıklık sisteminizi bozuyor.

-Sebzeleri mevsiminde dondurup saklamakta fayda var. Yalnız bir kez çözülünce onu muhakkak pişirin. Mikro dalgada bir kere ısıtın. Ateşte ısıttıklarımızda ise bir kere ısıtınız. Çünkü bir dahaki sefere değeri ölür. DNA'yı bozar. DNA kırılması da kanserojene yol açar.

-Radyasyon kronik olarak kansere en çok yaklaştıran faktörlerden biridir. Televizyondan çok uzak duralım.

-Çocuklarınıza haftada 2 kez balık çorbası içirin ama içine zerdeçal koymak suretiyle. Soğan, sarımsak ve o mevsimin sebzesiyle yapmalısız. Çocuk anne karnındayken bu terbiyeyi almaya başlamalı.

-Gebeler haftada 1 kilo balık tüketmeli. Bu miktarın üzerinde balık tüketilmesine karşıyız. Çünkü en steril balıkta bile az civarda civa vardır. Bu balıklar dip balıkları olmamalı. Somon veya yüzey balığı, Akdeniz, Ege balığı olmalı. Marmara'nın dip balıklarını lütfen tüketmeyiniz.

-Kanola yağı kızartma için en uygun yağdır. Onun dışında birinci seçeneğimiz zeytinyağdır. Memleketimizin iftihar edebileceği yağdır. Fındıkyağı da tercih edilebilir.

-Çocuklarımız fastfood türü yiyecekleri 15 günde bir yiyebilirler. Ama haftada 3 kez yedikleri takdirde beyin tümörlerinde, lenfomalarda ve lösemilerde 3 kat artış gözükecektir. Çocuklarımıza arada bir verebiliriz. Ama dışarıdaki yiyeceklerin nasıl kızartıldığını bilmiyorsunuz. Ona göre hareket edin.

-Çocuklara meyve ve yoğurdu bol yedirelim. Ancak yoğurdu prebiyotik ve ev yoğurdu olarak kullanalım. Yoğurdunuzu evde yapın. Peynir ve çökelek fazla miktarda yiyin. Keçi peyniri çok faydalıdır.

-Çocuklarımızı beyaz un, beyaz şeker ve tuzdan koruyalım.

-Belki tuzcular üzülecekler ama Konya'ya akan kanalizasyonlar ve kirletici sularla, Türkiye'nin en büyük tuzunu karşılayan Tuz Gölü'müz maalesef torbaların içinde çok iyi steril edilmedikleri takdirde bize kanseri ufak ufak taşıyorlar. Bu nedenle kaya tuzunu tercih edin. Yani turşu kurduğunuz tuzu çekin ve çok az miktarda kullanın. Çünkü tuz da kanserojendir.

-Amerika'daki çocukların tombul olmasının sebebi her şeye şeker katmalarıdır. Ucuz beslenmedir.

-En faydalı gıdalardan birisi cevizdir. Daha sonra fındık ve bademdir. Ayçiçeği açık alın. İşlemden geçmemiş olacak, kavurup yiyebilirsiniz. Ama fındık, ceviz gibi yiyecekleri kabuklu alın. Çünkü içine böceklenmesin diye ilaç sıkılmaktadır. Sonsuz faydaları olan yiyeceklerdir. Günde bir avuç muhakkak tüketiniz.

-Elma dünyanın en faydalı gıdalarından birisidir.

-Plastik, bakır, alüminyum kap kullanılmamalı . Porselen, cam ve çelik kullanın. Meyveleri de bu tür kaplarda yıkayın. Bunların içine litresine göre 9-10 çorba kaşığı elma sirkesi atın. Aşağı yukarı yarım saat bekletin. Sonra tekrar yıkamayın. Tekrar mikrop alır.

-Meyvelerin üzerine parlak görünmesi için mum sürülüyor. Bunları hakiki zeytinyağlı sabundan geçirdikten sonra elma sirkeli sudan geçirin. Ya da elma sirkesi ile ovun. Meyveyi kabuğuyla tüketin eğer sterilse.

-Lahana, marul gibi yiyeceklerin ilk dört kabuğunu çöpe atın. İstediğiniz kadar yıkayın bunların üzerindeki pestisitleri temizleyemezsiniz. Çaresi yok.

-3 ayda bir suyunuzu değiştirin. Çok muhteşem sularımız var ama ne olursa olsun tabiatı rezil ediyoruz. Satın aldığımız sularda az miktarda da olsa kanserojen dozlar karışabilir. Bunlar kontrollü sular ama 3 ayda bir değiştirmek gerekiyor.

-Plastik her yerde zehir. Plastik bardaklar, kaplar, plastik herhangi bir şey... Ben ona girmiyorum bu lafı söylersem yer yerinden oynar. Bu plastikler ev yapımına girdiler. Doğrudan doğruya inşaat malzemesi olarak kullanıyorlar. Çok bilinçli olun, çok iyi markalar kullanın. Bunları söylemem demek Türk ekonomisiyle oynamam demek. Ben insanlara kendimi adadım, onun için kimseden korkmuyorum açık açık söylüyorum.

-Meyva suyu yerine posasıyla tüketin. Biz kanserli hastalara suyunu veriyoruz. Meyve suyuna geçmeyen çok madde posada kalıyor. Bu şekilde kolon ve miğde kanserinden korunmuş oluyorsunuz.

-Bakır, özellikle beyin tümörlerinde ön plana çıkıyor. Çok iyi kalaylı olursa bu etki azalıyor. Ama kulağınıza bakır küpe bile takmayın.

-Çocuklarımızı yeşil plastik sahalarda oynatmayınız. Plastik çimenler sentetiktir ve kanserojen madde alabilirler.

-Havuzların iyi temizlenmesine dikkat ediniz. Ozonla temizlemek en fazladır. Aşırı klorluysa yine kansere hazırlık yapıyorsunuz spor yerine.

-Bütün beyazlatıcılardan kaçınız. Çocuklarımızın kullandığı o pırıl pırıl bembeyaz defterler klorla temizleniyorlar. Bunlarla temizlenmemiş defter kullansınlar. Kullandıkları boyalarda da kanserojen etkisi vardır.

KANSER DALGA DALGA GELİYOR

Prof. Dr. Erkan Topuz, verdiği şu çarpıcı bilgi ise kanserin boyutlarını açıkça ortaya koymaktaydı: 'Kanser dalga dalga geliyor. 2020 yılında 20 milyon insan kansere yakalanacak. Ama eğer bunları yaparsak belki bunu 15 milyona indirebiliriz. O yüzden gözümüzü açalım. Bu iş çocukluktan başlıyor. Çocuklarımıza bu terbiyeyi vermek zorundayız. Ailedeki çocuk annesini taklit eder. Anne ne yiyorsa çocuk da onu yer.'

Erkan Topuz, yaptığı açıklamalar nedeniyle bir takım sektörleri zor duruma soktuğu eleştirileri için ise, 'Benim için insan sağlığı birinci plandadır. Ekonomi ikinci plandadır. Bir insanın kanser olması durumunda devlete ve millete verdiği zarar milyarlarca dolardır. O yüzden dikkatli olduğunuz takdirde ekonomiye de katkınız olur. Aslında ben bunları anlatarak Türkiye'nin ekonomisini de kurtarıyorum farkında değiller' diye konuştu.

HERKESİN HIRSIZ OLDUĞU ÜLKE

Herkesin hırsız olduğu bir ülke varmış,ama istisnasız herkesin.Gece olunca, insanlar maymuncuklarını ve fenerlerini yanına alır ve komsusunun evini soymaya gidermiş. Gün doğarken geri döndüklerinde yüklerini alırlarmış. Ama her seferinde kendi evlerini de soyulmuş bulurlarmış.Ülkede kimse kaybetmezmiş,çünkü herkes birbirinden çalar ve bu dolaşım son kisi ilk kişiden çalana kadar sürermiş.
Bir gün, nasıl olmuşsa, dürüst bir adam ortaya çıkmış. Gece olduğunda, çanta ve fenerle dışarı çıkmaktansa evinde kalıp çalışmayı tercih edermiş.Hırsızlar geldiğinde evde ışık yandığını görüp soymak için içeri girmezlermiş.Ve bu durum bir süre devam edince, ahali bir konunun açıklığa kavuşmasını istemiş:
'Çalmadan yaşamak senin tercihin, ama başkalarını bir şey yapmaktan alıkoymaya hakkın yok.'demişler
Bunun üzerine dürüst adam, geceleri evinden çıkar, fakat hiçbir şey çalmaz,döndüğü zaman evini hep soyulmuş bulurmuş. Adamın bir haftadan daha az bir sürede, yiyecek tek bir şeyi kalmamış ve ülkeyi terketmek zorunda kalmış.
Daha iyi soygun yaparak zenginleşenler kendileri için soygun yapmak üzere maaşlı hırsızlar tutmaya başlamışlar. Zengin fakir ayrımı giderek çoğalmış. Zenginler mallarını korumak için polis teşkilatı ve hapishaneler kurmuşlar ve kendi mallarının çalınmasını yasa dışı ilan etmişler.Ancak yoksulların mallarını çalmak hala serbestmiş.Bir süre geçtikten sonra, artık kimse soymaktan ve soyulmaktan söz etmez olmuş. Çünkü yoksulların çoğu ya açlıktan ölmüş ya da ülkeyi terketmişler.Zenginler ve maaşlı soyguncular ise soyacak kimse kalmadığı için servetlerini yitirmeye başlamışlar.
Sonunda zenginler eski düzeni yeniden sağlamak için dürüst adamı başa getirmeye karar vermişler.Ancak dürüst adamın evine gittiklerinde sadece yerde yazılı bir kağıt varmış.Kağıtda şunlar yazıyormuş:
' Bir insan sadece dürüst olduğu için aranıyorsa her şey için çok geç olmuş demektir..'

AiLE HAYATIYLA iLGiLi COK HOS BiR YAZI... (HEKiMOGLU iSMAiL)

Kadınla erkek arasında fizikî farklar olduğu gibi, huy farkının da olduğu inkâr edilemez.

Değil ki kadınla erkek arasında, erkekler arasında da farklar var. Hiçbirimizin huyu suyu birbirine benzemez.

Kadın çabuk sinirlenir, alıngandır, hemen darılabilir.

Hayatta en önemli şey, insanın kendi kendisini idare etmesidir. Nasıl ki şoförler arabayı, pilotlar uçağı, kaptanlar gemiyi idare ederler; aynı şekilde insanlar da kendisini idare etmelidir.

Kendini idare etmek için evvela "Ben neyim, kimim, bu dünyaya neden geldim?" sorularına cevap vereceğiz. Biz Müslüman'ız. Cennete gitmek istiyoruz. Bu yolculuğa çıkmadan evvel, "İlmihal bize ne diyor?" önce bunu öğrenmemiz lazım.

Erkek, hanımından sadece İslam'a uygun şeyler isteyebilir; kadın da öyle. Bu durumda, İslam'da kadının erkeğe, erkeğin kadına itaati yoktur. Her ikisi de Allah'a ve Resul'üne itaat ederken, birbirlerine de itaat etmiş olacaklar.

Aile, ebediyete giden bir yolcudur. Ne halde bulunurlarsa bulunsunlar, gemi gidiyor... Bu gemide eşler fırtınaya tutulmuş kuru yaprak gibi olmamalıdır. Çünkü irade kullanılarak daha iyi bir hayat yaşanabilir.

Eşler, bazen gururlarının, bazen de hayallerinin tesirinde kalarak, hayatlarını berbat edebiliyor. İnsan her türlü hale uyum sağlayabilir. İsterse evini cennet eder, isterse cehennem... Bu, kişinin kendi elindedir.

Mesut olmanın formülü şudur:

"Geçmişi bırak, geri döndüremezsin. Gelecekle meşgul olma, değiştiremezsin. Bulunduğun ânı Müslümanca yaşa!"

Bütün sır, insanın kendisinde.

Heykeltıraş, eline kocaman bir mermer almış, onu yontuyor ki insana benzesin. Elinde bir çekiç kalem, taşa vura vura insana benzetmeye uğraşıyor. Biz de nefsimizin heykeltıraşı olacağız, kendimizi yontacağız. Çekirdek toprakta çürürken yeşerir. Örneğimiz olan Peygamberimiz (sas)'e benzemeye çalışacağız.

Bir problemim olduğunda rahmetli Zübeyir Gündüzalp'e gider, durumu ona açardım. Bir gün hanımla tartışmıştık. Yine ağabeyin yanına gittim. Küçücük bir odada yaşıyordu. Kendi oturduğu yeri bana vermesin diye, kapıdan girer girmez hemen yere oturdum. Ben daha derdimi anlatmadan dedi ki: "Kardeşim, kadına, çevresinden, anasından, babasından, basın-yayından, komşulardan hatalı telkin gelebilir. Böylece kadın, dokuz yerden yanlış fikir alır, bir yerden doğru fikir alır. O da iman hakikatine sahip çıkmak... Bir hanımın dokuz yanlışına bedel, sadece imanlı olması yeter. Onun aleyhinde konuşulmaz."

Sorumun cevabını almıştım. Ağabey, öyle de bir cevap vermişti ki, evdeki huzursuzluktan bir de ben suçlu olmuştum; hanım beraat etti!..

Bir gün bir evde misafirdim. Küçük bir şeyden dolayı evin beyi karısını azarladı. Sanki yüreğime çivi çakıldı. O ikramdan bir şey anlamadım. "Bir şeyler anlat." dediler. Anlatamadım, yıkıldım.

Başka bir gün Doğu Anadolu'da bir evdeydim. Çay getirdiler. Demlik simsiyah, çay is kokuyor. Evin sahibi, "Beyim" dedi, "işte ben hep böyle sefa sürüyorum..." Adamın o sözü beni keyiflendirdi.

Aile hayatı her zaman laboratuvara alınıp, tetkik edilmeli. İyi ve kötü tarafları gözler önüne serilmelidir. Gözü görenler de yürür, körler de... Bugünkü evlilerin ekserisi körün değneğiyle yürür gibi.

USTA VE ÇIRAK

Ustalarin ciraklarina sadece edindikleri meslegi, zanaati degil hayati da ogrettikleri, en genis ve gercek anlamiyla ogretmen olduklari donemde Hintli bir ahsap ustası yasiyordu. Bu ustanin ciragi buyudu, ahsap islemeyi ve hayati ogrendi, kendi isini kurup baslatti.
Bir sure sonra dostlarindan biri oglunu getirdi, ustadan onu yanina cirak almasini istedi.
 Fakat bu cirak surekli yakinip duran, her seye bozulan bir cocuk cikti.
 Tahta getirmeye gidiyor, dondugunde ellerine kiymik battigindan uzun uzun yakiniyordu. Bir is teslim etmeye gidiyor, dondugunde yoldan,sicaktan, musterinin tavrindan yakiniyordu. Usta cocuga bir seyler anlatmaya calisiyordu ama sozlerinin hicbir etkisi olmuyordu. Bir gun usta ciragini koye tuz almaya gonderdi. Cirak ustasinin soyledigi gibi, tuzu alip dondu. Usta bir bardak su getirmesini soyledi. Cirak bir bardak suyu da getirdi.Usta, Simdi o tuzu suyun icine at' dedi. Cirak ustasinin soyledigini yapti. Sonra usta 'Simdi o suyu ic' dedi. Cirak suyu icti ve tabii ki icer icmez de tukurdu. Ofkeyle ustasina bakarken, usta 'Nasildi tadi' diye sordu. Cirak nefretle, 'Cok aci' dedi. Usta cocuga 'Tuzu yanina al gel, gidiyoruz' dedi. Cirak ustasinin pesine takildi. Bir sure sonra civardaki golun kiyisina geldiler. Usta ciraga 'Butun tuzu gole dok' dedi. Cirak soyleneni yapti. Usta 'Simdi golun suyundan ic' dedi. cirak icti. 'Suyun tadi nasildi' diye sordu usta. cirak, 'cok guzeldi' dedi. 'Peki tuzun acisini hissettin mi' diye sordu bu kez de. cirak 'hayir' dedi. Usta ciragi karsisina oturtup anlatti: 'Hayattaki butun olumsuzluklar iste bu bir avuc tuz gibidir. Eger sen kucuk bir bardak su isen, nasil tuzun butun acisini tattiysan, hayatin butun olumsuzluklarindan da oyle etkilenirsin. Eger sen kisiliginle ve gonlunle bu onumuzdeki gol gibi isen, hayatta karsilasabilecegin butun olumsuzluklar seni, o bir avuc tuz golun suyunu nasil etkilediyse oyle etkiler, bir bardak suda tattigin aciyi vermez sana. Secim senindir ;YA BARDAK OLACAKSIN , YA DA GÖL....:)))

29 Nisan 2007 Pazar

18 Nisan 2007 Çarşamba

DOĞRU İLETİŞİM İÇİN

Önce arkadaşlık arkadaşlık öyle bir ön plana çıkmalı ki aşk ancak ardından gelebilmeli çünkü romantik aşkın kıvılcımı söndüğünde Arkadaşlık ateşinin kalpleri ısıtıyor olması lazım.

Önemli konuları karşınızda ki kişinin işi başından aşkınsa gündeme getirmeyin.
Sizin birinci önceliğiniz belki de o sırada karşınızdakinin birinci önceliği değil. Doğru zamanı yakaladığınızda konu orada çözülecektir. Çözülmeyen sorunlar zamanın geçmesiyle beslenerek büyür.

Ön fikirli olmayın yani karşınızda ki kişinin fikirlerini haksız ilan etmeyin yani ; Karşınızdakinin lafını ağzına tıkmaktansa cevap almaya bakın!

Ne istediğinizi tam olarak bilin Karşınızdakinden şikayet edeceğinize siz tam olarak ne istediğinizi söyleyin ve karşınızdakinin buna tepkisinden hareket ederek yolunuza devam edin.

Genelde tartışmaların başlama nedeni birisinin sevgi arayışı ve ilgi alaka isteğidir. Sevgi dilenmek için rol yapmayın.

Karşınızdakinin isteklerine ve duygularına kilitlenin. Birisi bizi suçladığında hemen olayın kendi boyutlarımız çerçevesinde görüşünüzü anlatın. Savunma dürtüsü kendine güven eksikliğinden doğar ve asıl konudan uzaklaşır.

Bir seferde bir konuyu tartışın. Tartışma sırasında daha önceki problemlerde öne sürülerek olay karıştırılır bundan sakının. Doğru söz ayrıca savunma istemez.

Tam olarak neyi istediğini açık edin. Konuşurken ince ayar önemli.

Karşınızdakini dinleyin Karşınızda ki kişinin tek isteği onu dinlemenizdir.

Sen yerine Ben kullanın ''Hep geç kalıyorsun '' yerine '' Beklemekten haz etmiyorum '' diye hitap edin.

Kendinizi nasıl hissettiğinizden sadece siz sorumlusunuz. Talimat vermeyin rica edin Rica ettiğinizde her şey daha kolay olur.

Karşınızdakine cevap vermek yerine tepki göstermeyi seçmeyin Tepki verirseniz tepki alırsınız ve sonuçta hedeften uzaklaşırsınız.

Duygularınızı söylemede daha temkinli olun. Duygu ve düşünceyi ayıra bilmek gerekir. Biri eve geç kaldığında hemen onun üstüne yürümek yerine konuşarak olayı çözmek gerekir. Hislerinizi değil tepkilerinizi tartın

Anlayışlı olun ve karşınızdaki kişiye anlayışla yaklaşın. Her zaman hem fikir olmak gerekmez. Kimi zaman anlayış göstermek çok işe yarar.

Eşiniz size hayatım dediğinde orada ki ''Hayatım'' kelimesinin gerçek anlamını yakalamaya çalışın. Her tartışmanın altında bastırılmış bir istek vardır. Eşinize duygularınızın ne olduğunu o duyguları hisseder hissetmez söyleyin.

Bardağı taşıran son damla durumlarını yaşamamak için bardağın dolmasına izin vermemek gerek. Yüzde yüz dürüst olun. Dürüst olun ki güven olsun. Güven olsun ki arkadaşlık doğsun. Arkadaşlık olsun ki uzun bir ilişkinin tadı olsun.

Ara sıra işi şakaya vurun. Espri her şeyi yumuşatır. Falcılık yapmayın .Bir insanı ne kadar yakından tanırsanız kafasından geçenleri o derece rahat okumaya başlarsınız. Ama buna her zaman güvenmeyin. Durum ayan beyan belli olsa da işin aslını sormak aslında yanlış bir fikirler devam etmekten daha iyidir.
Ana yoldan sapmayın. Bazen birisi kırılacak diye söylemek isteğiniz şeyi söyleyemeyiz . Aslında söylemeniz gerekir. Sevdiklerinizle zor konuları konuşurken duygularınızı dile getirin.
Lafı dolandırmayın. Ve bu 20 kuralın hepsini birden uygulayın asla unutmayın Sevenler arasında iletişimin en temel kuralı Sevgi ve Saygıdır.

BURÇLAR OLMADAN OLMAZ :d

kOC: Bir kere butun Koc'lar dunya $ekeri olduklarina inanirlar.. ozur dilemelerini gerektiricek bi$ey yaptiklarini ya da soylediklerini hic du$unmezler.. o yuzden dizlerinin ustune cokmek yerine basitce "ozur dilerim" derler.. bundan ne azi ne fazlasi

BOGA: Bir hata yaptiklarinda insanlarla yuzyuze bakmaya cok cekinirler.. hem zaten olan olmu$tur.. o yuzden Bogalarin ozur dilemedikleri icin kaybettikleri cok arkada$lari vardir

IKIZLER: Ikizler her ne yapmi$ olurlarsa olsunlar, konuyu iyice derinlemesine bi ara$tirirsaniz mutlaka hakli cikacaklardir.. hakli olduklarini du$unmuyosaniz demek ki konunun yeterince derinine inmemi$siniz o da sizin sorununuz

YENGEC: Bir Yengec'in ozur dilemesini bekliyosaniz buna pi$man olursunuz... her konuyu mutlaka kendi taraflarina cevirmeyi bu kadar iyi beceren ba$ka bir burc daha yoktur... sonunda bir bakmi$siniz yalvar yakar olan sizsiniz.

ASLAN: Bir aslan hatasini telafi etmek icin elinden ne geliyorsa yapar.. size cicekler alir, evinizin kar$isindaki duvara kocaman harflerle BENI AFFET yazar, ayaklariniza kapanip yalvarir..... sonunda affettiginiz zaman kis kis gulmeyi de ihmal etmez tabi, ne de olsa ona kar$i koymak ne mumkun.


BA$AK: Ba$ak hata yaptigi zaman ozur dilemekten cekinmez, ama bunu ne zaman yapacagini kendi kafasindan planlar.. herkesi kendileri gibi sandiklari icin boyledirler.. onlara gore i$ i$ten gecmi$ olsa bile sonucta ozur dilemi$ midir, dilemi$tir.

TERAZI: Hata yaptiklari zaman bunu itiraf etmeye cekinmezler.. o kadar ictendirler ki zaten ozur dilerim demelerine firsat kalmadan siz affettiginizi soylemi$ olursunuz.


AKREP: Ozur dilemenin bir formalite olduguna inanirlar.. o yuzden bir telefon acmak ya da kar$iniza alip konu$mak yerine kart ya da mail yoluyla ozur dileyen insanlarin cogu bu burctandir.


YAY: Yay'larin kitabinda pi$manlik, ozur gibi $eyler yazmaz.. hatasiz kul olmaz $arkisi onlarin hayat felsefesidir. Ba$kalari onlara yanli$ bi$ey yaptigi zaman da ayni tavri korurlar, cifte standart yapmazlar yani..

OGLAK: Onlardan basit bir "ozur dilerim"le kurtulamazsiniz.. uzuuuun bir aciklama beklerler.. 7 sayfalik bir savunma yazip da sonunda onu tatmin edebilmi$seniz ne mutlu.


KOVA: Dunya tatlisi insanlardir.. hata yaptiklarini bilir ve saniyesinde durumu kurtarmak icin bi$eyler du$unurler.. genelde de ba$arirlar .

BALIK: Kolay kolay ozur dilemezler cunku onlara gore herkesin olaylara baki$ acisi farklidir.. bir Balýk ve ozur dilemek ha? $ansinizi zorlamayin.
BİLMEK
Tutkuların evinde savaş kırıkları var;
Kül olmuş bir bütün'ün yonga yanıkları var.
Eski özlemlilerin yeni bahçelerinde,
Anı kuyularının suskun çığlıkları var

özdemir asaf

SESSİZLİKTE…

İşyerinden çıkmak üzereydim ve benden yaşça genç (ki onunla bir veya iki kez merhabalaşmaktan öte bir iletişimimiz olmamıştı) bir bey beni durdurdu.Gözleri yaşlı,burnu kızarmış;tahmin ettiğim kötü haberi almışa benziyordu..

Bir kaç haftadır sanatoryumda yattığını bildiğim babasının doktorundan bugün öğrenmişti ki,babası tüberkloz değil,kansermiş..ve belli öylesine acı yüklenmiş ki omzuna,artık taşıyacak gücü kalmamış ve pek de tanımadığı benimle paylaşma isteği duymuş…

Haberi söylediğinde karnımın tam orta yerine bir yumru saplandı.Sözlerinin ardında titreyen sesi ve tutmaya çabaladığı gözyaşları,söylediklerinin çok ötesinde şeyler anlatıyordu.Acısı ve hissettiği çaresizliği yüzüne çizilmişti zaten,hiç bir şey söylemese de olurdu.

O’na aynı hastalıktan dolayı 2 sene önce babamı kaybettiğimi ve acısını çok iyi bildiğimi söyledim..Çok da fazla tanımadığım,inançlarını bilmediğim ama insan olarak benden de farklı görmediğim bu kişiye bir kaç basma kalıp söz söylemeye çabalasam da,dediklerimden ben de hoşlanmadım..

Ağlıyordu,çünkü ümitsiz olduğu söylenmişti..Yapılacak hiç bir şey yokmuş..ve bunların üstüne ; "Allah’tan ümit kesilmez" gibi, oldukça basmakalıp cümleler kurmaktan hicap duyup, kalbimin derinliklerinde O’nun acısını hissettim..

Son söylediğim şey,içtenlikle ve dosdoğru ‘’her türlü yardım için burada olacağım,yardım seni dinlemek bile olsa..’’dedim ve arabama doğru giderken karnımda hala yerleşik duran yumruyu tekrar hissettim..

Gördüm ki,hayat sözcüklerin çok ötesinde duran sessizliklerde gizli..
Gördüm ki,kelimeler ne derse desin,hissedilenleri ifade edebilmeden çok uzak..
Nazım da öyle dememiş mi zaten, ‘’aşkı anlatamam,anlatırsam değeri gider..’’diye..
Aşk da,hüzün de,ıstırap da,sevinç de kelimelerle anlatılamaz..onlar sadece hissedilir ve dedim ya;söylenmeye çalışılan, sözcüklerin ardındaki sessizliklerde gizlidir aslında..
Kimbilir,belki bir gün gelir;insanlar birbirlerinin ne giydiklerini farketmez ama ne hissettiğini bilir…karnındaki yumruyla O’nun omzuna uzattığı bir destek dokunuşu yeterli gelir söylenen sözler yerine,kimbilir…

Isvicre Laboratuarlarindan;

4 Kavanoza 4 barsak solucani atmislar,
1.sinde Alkol varmis solucan hemen olmus.
2.sinde Nikotin varmis solucan hemen olmus.
3.sunde Sperm varmis solucan hemen olmus.
4.sunde Yesil yapraklar varmis solucan uremeye baslamis.
Deney Sonucu:Alkol, Sigara ve Seks oldugu surece barsaklarinizda kurt olmaz.
Ot gibi yasarsaniz her tarafiniz kurtlanir. :D

EN İYİSİNİ ARARKEN ÖMÜR GEÇER

Hayat yolunda birçok manzarayla karşılaşırız. Kimimiz karşılaştıklarının değerini bilir, kimimiz ise birçoğunu görmeden geçip gider yanı başından.Bu yolun diğer yollardan farkı aynı yoldan, aynı şartlar altında bir daha geçmemizdir.

Gözümüz hedefe o kadar kilitlenir ki karşımıza çıkan diğer fırsatları görmeyiz bile.

Ve bir gün kendimizi hedeflediğimiz noktadan çok farklı bir yerde bulabiliriz.

Elimizde kalan ise sadece değerlendirilmemiş> bir çok fırsat ve koskocaman bir "keşke" olabilir. Bahçedeki en güzelgülün peşinde koşarken bir gün kendimizi cılız ve yaprakları solmuş bir gülle bulabiliriz.Zamanın birinde bir kasabada yaşayan dünyalar güzeli bir kız varmış. Bu kız öyle güzelmiş ki çok uzak şehirlerden ve ülkelerden çok> zengin, çok yakışıklı, asil pek çok delikanlı onu görmeye gelirmiş. Kendisiyle evlenmek nice prensi nice şövalyeyi reddeden güzel kızkimseleri beğenmezmiş.

Bu arada aynı kasabada yaşayan ve bu kıza aşık olan genç bir delikanlı da bu kızı istemiş. Ama kız onu da reddetmiş. Aradan uzun yıllar geçmiş. Bizim delikanlı kasabadan ayrılmış. Kendine başka bir hayat kurmuş ve evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış. Bir gün yolu bir zamanlar yaşadığı güzel, küçük kasabaya düşmüş. Orada tanıdık birine rastladığında aklına bir zamanlar orada yaşayan dünyalar güzeli kız gelmiş ve ona ne olduğunusormuş. Yaşlı adam önünde gül bahçesi olan bir evi göstererek kızın evlendiğini söylemiş. Bizimki bir zamanlar herkesi reddetmiş olan kızın kocasını pek merak etmiş.

Bir gün gizlenip kocasını evden çıkarken görmüş. Kızın kocası şişman, kel ve çirkin mi çirkin bir adammış. Üstelik zengin bile değilmiş. Çok merak eden adam, kocası gittikten sonra evin kapısını çalmış. Kızkapıyı açınca kendini tanımış ve neden böyle bir adamla evlenmiş olduğunu sormuş. Kız da ona arkasındaki gül bahçesinden en güzel gülü koparıp getirirse cevabı vereceğini, bu arada tek şartının bahçede ilerlerken geriye dönmemesi olduğunu söylemiş. Adam da bunun üzerine yüzlerce güzel gülün olduğubahçede ilerlemeye başlamış. Birden çok güzel sarı bir gül görmüş. Tam ona doğru eğilirken biraz ilerde kocaman pembe bir gül gözüne çarpmış. Tam ona uzanırken daha ilerde muhteşem güzellikte kırmızı bir gül goncası görmüş. Derken bir de bakmış ki bahçenin gülünü getirmesini beklerken kız bir dene görsün yaprakları solmuş cılız bir gül.sonuna gelmiş ve mecburen oradakibir gülü koparıp kıza götürmüş.
Bahçenin en güzel Bunun üzerine adama dönenkız söyle demiş: "Bak gördün mü? Her zaman daha iyisini bulmak isterken ömür geçer ve sen en kötüsüne razı olmak zorunda kalırsın. Bu yüzden gençlik gitmeden elindekiyle yetinebilmeyi öğrenmek gerekir."

Hayat ilaç gibi (pakize suda )

SEVGILINIZE onu çok sevdiginizi belli etmeyeceksiniz. Iliskinizin selameti açisindan. Hani sevildiginden artik emin oldugu an çeker gider ya insan... A, bilmiyor musunuz? Vallahi öyledir, dikkat edin bakin. Onun için bendini çigneyip assa bile sevginiz, belli etmeyeceksiniz. Hepten gizleyin demiyorum tabii, bir miktar göstereceksiniz, yoksa yine çeker gider.

***Isyerinizde çok çaliskan olmayacaksiniz. Her isi yikarlar üzerinize. E, tembel de olmayacaksiniz. Kapiya konmayacak fakat tez günde hurdaya da çikmayacak, orta yolu bulacaksiniz.

***Arkadasliklarinizda ne habire verecek, ne habire alacaksiniz.

***Ne tokatiniz ensesinde olacak çocuklarinizin, ne de enseye tokat seye parmak durumunda olacaksiniz. Bir ölçek ana baba, bir ölçek arkadaslik.

***Çok akilli olmayacaksiniz. Gerçi insanin elinde degil ama belli etmeyeceksiniz. Kimse kendinden akilli olani sevmez. Fakat akilsizi da sevmezler. Bilmiyorum ne yapacaksiniz.

***Çok güzel olmayacaksiniz. Elálemi çatlatip düsman kazanmanin size bir faydasi olmaz. Fakat sizi yok sayacaklari kadar çirkin de olmayacaksiniz. Ikisinin ortasinda bir yerde olmaniz hem sizi hem arkadaslarinizi mutlu eder.

***Çok zengin olmayacaksiniz. Herkesin gözü kalir, güle güle harcayamazsiniz. Hele bizim memlekette... Korumasiz pencereden bile bakamazsiniz vallahi. ‘‘Parasiz adam lüzumsuz adam’’ inanisinin muhatabi da olmayacaksiniz. En iyisi zengine yakin orta halli olmak.

***Çok iyi olmayacaksiniz. Tepenize binerler. Çok kötü de olmayacaksiniz. Korkutur, saydirirsiniz ama sevdiremezsiniz kendinizi. Bu hususta pek zorlanacaginizi sanmiyorum, herkes biraz iyi biraz kötüdür zaten.

***Çok basarili olmayacaksiniz. Gerçi olsaniz da tez günde alasagi ederler ama yine de siz ‘‘az kuru’’ misali ‘‘az basari’’yi tercih etmek suretiyle insanlara is çikarmayacak bir yerde dursaniz iyi olur.

***Çok yemeyeceksiniz. Obez olursunuz. Fakat az yerseniz de bunca nimete yazik, günah, ayip olur. Neyse ki ne kadar yiyecegimiz hususunda kafa patlatan dev uzman kadrosu 24 saat isbasinda.

***Uzatmayayim, her seyin bir dozu var. Ne altinda kalacak, ne üstüne çikacaksiniz. Velhasil ömrünüz doz ayariyla geçecek. Kisaca ‘‘Hayat ilaç gibidir’’ de diyebiliriz.

Y A S A M İ Ç İ N Ö G Ü T L E R

1. Büyük asklar ve büyük kazanimlarin büyük Risk tasidigini hesaba katin.

2. Kaybettiginizde, aldiginiz dersi de kaybetmeyin.

3. Üç ‘S’yi hep uygulayin: Saygi, kendiniz için

Saygi, baskalari için, ve Sorumluluk, tüm davranislariniz için,

4. Istediginizi alamamanizin bazen ne kadar büyük bir sans oldugunu

hatirlayin.

5. Kurallari iyi ögrenin ki, onlari düzgün sekilde ihlal etmeyi bilesiniz.

6. Küçük bir aksakligin, büyük bir arkadasligi yaralamasina izin vermeyin.

7. Hata yaptiginizi anladiginiz zaman, düzeltmek için derhal gerekli adimlari atin.

8. Biraz yanliz zaman harcayin.

9. Kollarinizi degisime açin, ama degerlerinizin kaybolup gitmesine izin

vermeyin.

10. Sessizligin bazen en iyi yanit oldugunu hatirlayin.

11. Iyi ve serefli bir hayat yasayin. Yaslandiginizda ve dönüp geçmisinize

baktiginizda, ikinci kez keyif alin.

12. Sevgi dolu bir ev, hayatinizin temelidir. Sakin, düzenli bir ev yaratmak

için elinizden gelen herseyi yapin.

13. Sevdiklerinizle anlasmazliga düstügünüzde, sadece mevcut durumla

ilgilenin. Geçmisi getirmeyin.

14. Bilginizi paylasin. Bu ölümsüzlüge giden yoldur.

15. Dünyaya karsi nazik olun.

16. Yilda bir kez, daha önce hiç gitmediginiz bir yere gidin.

17. En iyi iliskinin, biribirinize karsi duydugunuz askin, biribirinize olan ihtiyaçtan daha fazlastigi zaman oldugunu hatirlayin.

18. Basarinizi, ona ulasmak için nelerden vazgeçtiginizle yargilayin.

19. Aska ve yemek pisirmeye, sonuçlarini hiç düsünmeden girisin.

YAŞAM

Dağlık bir bölgede adam küçük oğluyla yürürken, oğlan ayağını taşa çarpar ve can acısıyla, "ahhhh" diye bağırır.Dağdan, "ahhhh" diye bir ses gelir ve bu sesi duyan çocuk hayret eder.Merakla, "Sen kimsin?" diye bağırır; ama aldığı tek yanıt, "Sen kimsin?" olur.Çocuk bu yanıta kızar ve, "Sen bir korkaksın!" diye bağırır. Dağdan aldığı yanıt, "Sen bir korkaksın!" dır.Babasına bakar ve "Baba ne oluyor?" diye sorar."Oğlum dikkat et" diyen baba, vadiye doğru, "Sana hayranım!" diye bağırır.Ses, "Sana hayranım!" diye yanıtlar.Baba, "Sen harikasın!" diye yine bağırdığında, bu kez dağdan, "Sen harikasın!" yanıtı gelir.Çocuk şaşırmıştır, ama hala ne olduğunu anlayamamıştır.Baba oğluna durumu açıklar; "Oğlum. insanlar buna yankı derler; ama gerçekte yaşamın ta kendisidir. Yaşama ne verirsen sana onu yansıtır.Yaşam senin davranışlarının aynasıdır.-Eğer yaşamında daha çok sevgi istiyorsan, insanları daha çok sev.-Eğer sana saygılı davranılmasını istiyorsan. insanlara saygılı davran.-Eğer başkaları tarafından anlaşılmak istiyorsan, önce başkalarını anlamaya gayret göster.-Eğer insanların sana hoşgörülü ve sabırlı davranmasını istiyorsan, önce sen insanlara hoşgörülü ve sabırlı olmalısın.Oğlum yaşamda ne ekersen onu biçersin. Bu doğa yasası, yaşamın her yönü için geçerlidir."İnsanların yaşamı tesadüfler sonucu oluşmaz; İnsanların yaşamı onların davranışlarının yansımasından başka bir şey değildir.

YAŞAMIN YANKISI

Dağlık bir bölgede adam küçük oğluyla yürürken, oğlan ayağını taşa çarpar ve can acısıyla, "ahhhh" diye bağırır.Dağdan, "ahhhh" diye bir ses gelir ve bu sesi duyan çocuk hayret eder.Merakla, "Sen kimsin?" diye bağırır; ama aldığı tek yanıt, "Sen kimsin?" olur.Çocuk bu yanıta kızar ve, "Sen bir korkaksın!" diye bağırır. Dağdan aldığı yanıt, "Sen bir korkaksın!" dır.Babasına bakar ve "Baba ne oluyor?" diye sorar."Oğlum dikkat et" diyen baba, vadiye doğru, "Sana hayranım!" diye bağırır.Ses, "Sana hayranım!" diye yanıtlar.Baba, "Sen harikasın!" diye yine bağırdığında, bu kez dağdan, "Sen harikasın!" yanıtı gelir.Çocuk şaşırmıştır, ama hala ne olduğunu anlayamamıştır.Baba oğluna durumu açıklar; "Oğlum. insanlar buna yankı derler; ama gerçekte yaşamın ta kendisidir. Yaşama ne verirsen sana onu yansıtır.Yaşam senin davranışlarının aynasıdır.-Eğer yaşamında daha çok sevgi istiyorsan, insanları daha çok sev.-Eğer sana saygılı davranılmasını istiyorsan. insanlara saygılı davran.-Eğer başkaları tarafından anlaşılmak istiyorsan, önce başkalarını anlamaya gayret göster.-Eğer insanların sana hoşgörülü ve sabırlı davranmasını istiyorsan, önce sen insanlara hoşgörülü ve sabırlı olmalısın.Oğlum yaşamda ne ekersen onu biçersin. Bu doğa yasası, yaşamın her yönü için geçerlidir."İnsanların yaşamı tesadüfler sonucu oluşmaz; İnsanların yaşamı onların davranışlarının yansımasından başka bir şey değildir.

Yürekleriyle Konuşan, Gözleriyle Gülen Kadınlar...

Bir kadın tanımak...Bütün gel-git leri, kaprisleri, küçük şımarıklıkları, korkuları, şaşkınlıkları, hercailikleri, hayal kırıklıkları, aşkları, terk edilişleri, başarıları, başarısızlıkları, kurnazlıkları, saflıkları, çocuk ağızları, şirinlikleri, küçük yalanları, büyük itirafları, kocaman yürekleri ile kendi olmaya çalışan kadınları tanımak...Bir kadını sevmekle baslar her şey ama, bir kadını tanımakla varılır hayatın sırrına. Bir kadını tanımaya soyunmak zor ama keyifli bir yolculuğa çıkmaktır. Dört mevsimi bir yürekte buluşturur, bu yüzden de sürekli şaşırtırlar. Sürprizlerin ardı arkası kesilmez. Zordur anlamak onları. Benzemek gerekir anlayabilmek için belki de! Kendi zekasını hatırlatanları sever, sevgisini göstermekten ürkmeyenleri, sürprizlere hazırlıklı olanları bir de. Muson yağmurları gibi yağarken, Sahra' da çöl fırtınası koparıp ardından güneş olup ısıtabilirler. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen...Bir kadını sevmekle başlar her şey ama, bir kadını tanımakla anlaşılır, hayatınsırrına ancak aşkla varılacağına. Sevgi arsızıdır kadın. Verdiğinden dahafazlasını isteme bencilliğini gösterecek kadar sevgi arsızı... Bu yanını doyurunca şımaracağından korkanlar, birlikte çoğalacaklarını bilmeyenlerdir. Bir kadını sevmekle başlar her şey ama, bir kadını tanımakla kanat çırpılır özgürlüğün bütün maviliklerine. Kendine inananlara, aşka inananlara koşar. Hem yaman bir aşk avcısı, hem deengebeli yollarda koşmaktan bitap aşk yorgunudur kadın. Bir kadını sevmekle baslar her şey ama bir kadını tanımakla çıkılır keyifli serüvenlere. Hayatla dalga geçmesini bilir kadın, tıpkı kendiyle dalga geçmesini bildiği gibi. Ağız dolusu gülüşlere teslim olur. Bir kadını sevmekle başlar her şey ama bir kadını tanımakla tanık olunurtutkuların gücüne. Göze alandır kadın. Çekip gitmeyi, sahip olduklarındanvazgeçmeyi, karşılık beklememeyi...Mücadele eder, kızar, bağırır ama hep sever. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen... Yüreğini sevgiye açan ve sevmekten korkmayan bütün kadınlar gibi... Şimdi bir düşünün, kaç kadını değil bir kadını tanıyabildiniz mi bugüne değin? ? ?Tanrı, kadınlara geçmişi ve geleceği, erkeklere ise yaşadığı günü armağan etti, kadınlar geniş bir zamana yayıldıkları için huzursuz, erkekler daracık bir zamana sıkıştıkları için anlayışsız olurlar.Ahmet Altan

ZAMANIN BİRİNDE

Zamanın birinde bir hükümdar varmış, zenginliği tüm dünyaca bilinirmis. Hükümdar her gittigi yere hazinesinin bir bölümünü götürür ve bunlari sergilemekten büyük onur duyarmis. Hükümdarin yasamda en çok güvendigi, tek akil hocasi bir bilge kisiymis. Günlerden bir gün bu bilge kisiyle otururken hükümdar söyle bir soru sormus : "Sen ki gögün gizemine ermis, bilime yön vermis bir adamsin. Insanlar, ister hükümdar kadar güçlü, ister savasçilar kadar onurlu olsun ayagina kapanir agzindan çikacak bir sözü beklerler. Simdi senin gibi bilge bir adamin fikrini merak etmekteyim, benim hükümdarligim ve servetim hakkinda ne düsünüyorsun?" Bilge bu soru karsisinda hükümdarin gözlerine bakarak şu sözleri söylemis : "Diyelim ki hükümdarım, kızgın ve uçsuz bir çöldesiniz. Ölmemek için, size uzatacağım bir bardak suya servetinizin yarısını verir miydiniz?" "Verirdim tabii." "Zaman geçti diyelim susuzluğunuz arttı, size uzatacağım bir sonraki bardağa servetinizin öteki yarısını da verir miydiniz?" Hükümdar biraz düşünür ve ardından "Ölmemek için evet" der. Bunun üzerine bilge kişi gülerek şu sözleri söylemiş : "Madem öyle, o zaman övünmeyin fazlaca. Çünkü haşmetlim sizin servetiniz yalnızca iki bardak sudur.".